

Muammer Yüzbaşıoğlu Türk Dili Dergisi, Ocak 1963, Sayı 136
TÜRK DİL KURUMU:
Dil Devrimimizin XXX. Yıldönümü
“Ülkesini, yüksek istikbalini korumasını
bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller
boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir.”
ATATÜRK
Öğrencileri bir gün Konfüçyüs’e sorarlar:
— Hükümdar olsaydınız, önce ne yapardınız?
Ünlü düşünür, cevap verir:
— Her şeyden önce kelimelerin yerli yerinde kullanılmasını sağlamağa çalışırdım.
Konfüçyüs’ün bu cevabından insanların çok eski zamanlarda bile dile önem vermiş olduklarını anlıyoruz.
Bir ulus, diline karşı ne kadar saygı duyarsa, onu severse, o kadar “ulus” olabilir. Çünkü, dil, bir ulusun kültürünü meydana getiren değerlerin başında yer alır; kuşakları birleştiren, aralarında birlik kuran en güçlü bağ, dildir.
II
Türkçe ‘ye karşı bu “saygı” ve “sevgi” yeteri kadar görülmemiş midir? Bu soruya karşı kolayca “evet” diyemiyoruz.
İslamlığın kabulünden İkinci Meşrutiyet’e kadar Türkçe hiç de ciddiye alınmamıştır. Bunu ümmet bir sonuca saysak da, Türkçe yazdığı için okurlarından özür dilemek zorunluğunu duyan bir dil anlayışım hoş karşılayamıyoruz.
Yazarların çoğu, Türkçe’nin yetersizliğinden yakınmışlardır. Fuzuli bile:
Ol sebepten farisi lafzile çoktur nazm kim
Nazm-ı. nazük Türk lâfzile iken düşvâr olur
demiştir.
Tanzimat’a kadar süren bu dil anlayışı, Tanzimat’ta da değişmemiştir. Bu çağın gazete dili bile, Şinasi’ye, Namık Kemal’e ve Ahmet Mithat’a karşın çoğunluğun anlayabileceği bir Türkçe olamamıştır.
Edebiyatı Cedide çağında ise, Türkçe’nin düzyazı dili tabii olmaktan büsbütün çıkarılmıştır.
Türkçe, yüzyıllarca sevilmemiş, sayılmamış; İkinci Meşrutiyet devrimi olmuş, Türkçeyi sevip saymağa yeni yeni başlamışızdır. Cumhuriyet çağında bu duygumuz daha da artmıştır. “Ulus” olabilmek için bize önce birbirimizi kolayca anlayabileceğimiz bir dil gerekliydi. Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyeti‘ni 12 Temmuz 1932 de bu inançla kurdurmuştur.
26 Eylül 1932 de dernek ilk kurultayını toplamıştı. Bu kurultayı sonraki yıllar başka kurultaylar da izleyecek, her kurultayda Türk dilinin yepyeni bir yapıt olarak yükselmeğe başladığı görülecektir.
Ancak, burada hatırlamadan geçemeyeceğimiz iki acı olay vardır: 1950 den sonraki yıllarda Türk Dil Kurumu’nun 50 bin liralık ödeneği bütçelerden çıkarılmış, Anayasanın Türkçe anlatımı değiştirilmişti.
III
Türk Dil Kurumu’nun amacı, kısaca şudur: Bilimsel metotlarla Türkçe’mizin özleşmesini ve her bakımdan yeterli bir dil olmasını sağlamak. Kurum’un “tasfiyeci” olmadığı da bilinmelidir. Türkçe’ deki karşılıkları bulununcaya ya da türetilinceye kadar yabancı kelimelerin kullanılmasına karşı değildir. 30 yıldır, inandığı amaca doğru yılmadan ilerleyen Türk Dil Kurumu’nu bu mutlu yıldönümünde kutluyor, verimli çalışmalarının devamını yürekten diliyoruz.
Muammer YÜZBAŞIOĞLU