Söyleşi / 2011

 Takrir Yerine Aktif Öğrenme                                      Sarı-Siyah Dergi, Kış 2011 /07

Röportaj Alev Avınca’77 – Berivan Aydın’06 Fotoğraf Tansel Atasagun’87

OKULUMUZUN efsane müdürlerinden Muammer Yüzbaşıoğlu eğitim konusunda da çalışmalar yapan biri. Kendi deneyimlerinden hareketle önerilerini, yaptığımız kısa söyleşiyle almak istedik.

İstanbul Erkek Lisesi’ni ilk kez nasıl tanıdınız? Müdür ve edebiyat öğretmeni olarak atanmanız nasıl gerçekleşti?

İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünde son sınıf öğrencisiydim. Eğitim lisansını seçmiştim. Bu öğrenimin gereği olarak, iki aylık süre ile İstanbul Erkek Lisesinde staj yapmakla görevlendirilmiştim. Atanmama gelince; bakanlığımızda tayin-nakil şube müdürüydüm. Önerilmişti ve ben de kabul etmiştim.

Niçin kabul ettiğinizi sorabilir miyim?

Elbette. Böyle büyük, köklü bir liseye atanmak benim için bir onurdu, mutluluktu. Öğrenci olarak staj yaptığım bir liseye şimdi müdür olarak atanıyordum. Çok heyecanlanmış, çok da şaşırmıştım.

Yaptığınız ilk öğretmenler kurulunu hatırlıyor musunuz?

1966 Mart ayında başlamıştım müdürlük görevime. Aradan kırk beş yıl geçmiş. Anımsayabildiğim kadarıyla anlatmaya çalışayım.

Toplantıya hazırlanarak girmeliydim. İlk işim binayı ve bahçeyi bütünüyle yakından tanımak oldu. Çünkü başarılı bir eğitim ve öğretim ancak yeterli ve sağlıklı bir ortamda gerçekleşebilirdi. Yardımcılarımla toplanarak önem sırasına göre bir değişim planı hazırlamıştık. Toplantıda önce bu planı açıklamış, öğretmenlerin de konuyla ilgili görüşlerini not etmiştim.

Sıra eğitim ve öğretime gelmişti ağırlıklı olarak. 0 zaman söylediklerimin özeti olan bu cümlelere hep inandım, gerçekleştirmeye çalıştım başarabildiğimce. Öğretmenlerimizin de bu bakış içinde olmasını istemiştim.

Derslerde konular işlenirken uygulanan yöntemlerden biri Arapça ismiyle “takrir” yöntemi. Bu yöntemde öğretmen anlatır, öğrenciler yalnız dinlemekle katırlar. Edilgen durumdadır öğrenciler. İkinci yöntem “aktif” denilen yöntemdir. Öğrenciler derse hazırlanarak gelirler. Öğretmen soru sorar, konu sorulara yanıt biçiminde geliştirilmiş ve işlenmiş olur. Bu yöntemde öğrenci edilgen değil, etkin konumdadır.

Kendimce bu yönteme ünlü düşünür Sokrates’in “doğurtma” yani “sorularla doğruyu buldurma” yöntemi diyorum. Derslerin öğretmen-öğrenci işbirliği ile yapılması, aktif yöntemin uygulanması gerekmektedir.

Ödevleri, sözlü-yazılı yoklamaları da önemsemeliyiz. Ödev konularını öğretmen belirlemeli, öğrenciler ödev konusunda gerekli inceleme ve araştırmalar yapmalı, notlar almalı, ödevin yazımı kompozisyon derslerinde yapılmalıdır. Öğretmen ödevleri dikkat ve özenle incelemeli, ödevle ilgili görüşlerini yazmalı, notla değerlendirdikten sonra öğrenciye geri vermelidir.

Yazılı yoklamalar da aynı özen ve dikkatle incelenmeli, her sorunun yanıtı önceden belirtilen notla değerlendirilmelidir. Yazılı yoklama kâğıtları derse götürülmeli, itirazı olan öğrenciye gösterilmelidir. Sözlü yoklamalar, öğrencinin bilgisini ölçmenin yanı sıra onun toplum karşısında konuşmaya alışmasında da etkili olmaktadır.

Çok önemsenmesi gereken bir yaklaşım da öğretmenin yazılı ve sözlü anlatım çalışmalarında tam bir özgürlük ortamı yaratmasıdır. Öğrenciler duygu, düşünce ve görüşlerini kesinlikle hiçbir çekince olmadan yazarak ya da konuşarak belirtebilmelidirler, öğretmene ters düşülse bile. Susan, susturulan bir topluma sorgulayan, konuşan bireyler yetiştirmekle görevliyiz çünkü.

Öğretmenin dalında bilgili, yeterli ve donanımlı olması, kendini sürekli olarak yenilemesi son derece önemlidir. Yetmiyor, öğretmen adil olmalı, hiçbir nedenle hiçbir öğrenciye ayrıcalık tanımamalı, öğrencinin adaletine inanmasını sağlamalı, bu inanca gölge düşürmemelidir.

Öğrencilerin giyim, kuşamları, saç ve başları konusundaki görüşünüzü alabilir miyiz?

Bence bütün bunlardan önemli olan, öğrencilerin okula düzenli olarak devam etmeleri, çalışkan ve başarılı olmaları, öğretmen ve yöneticilere saygılı, arkadaşlarıyla geçimli ve uyumlu olmalarıdır.

Türk ve Alman öğretmenler lisemize nasıl atanıyorlardı?

Gerekli olmasına karşın yine de okul yönetiminin düşüncesi sorulmuyor. Bizimkiler tepeden inme geliyorlar. Alman öğretmenler de. Yalnız Alman öğretmenlerin ayrıcalıkları var. Almanya dışında görevlendirilecek öğretmenler için Almanya’da bir tatil yöresinde hazırlık kampı açılıyor. Bu kampı yerinde görmüştüm bir gidişimde.

 Okulumuza öğrenciler seçilerek geliyorlar. Hepsi en üst düzeyde zeki ve öğrenmeye açık çocuklar. Madem bu kadar özel çocuğu bir araya topluyorsun, o zaman öğretmenini de bu seviyeye göre belirlemelisin. Hem Alman hem Türk öğretmenlerin de belli sınavlardan geçmesine, daha sıkı kriterlere göre değerlendirilmesine geliyor konu. Görüşüm, İstanbul Erkek Lisesi gibi okullara alınacak öğretmenlerin genel seçim kriterlerinden daha ileride kriterlerle değerlendirilmesi yönünde.

Öğretmen denetimleri nasıl yapılıyordu? Şikâyet edilen öğretmenler için nasıl bir işlem uygulanıyordu?

Okul müdürü ders yılı içinde her öğretmenin iki kez dersine giriyordu. Ders yılı sonunda da “talim sicili” denilen belgeye öğretmen ile ilgili görüşlerini yazıyor, bakanlığa gönderiyordu. Alman öğretmenlerin de derslerine giriyor, görüşlerimi Almanca bölüm başkanı ile paylaşıyordum. Bu görüşmelerde üç yıllık görev süresinin üç yıl daha uzatılmasında, kimi zaman da ilk üç yıllık süre dolmadan Alman öğretmenin geri dönmesinde etkili oluyordum. Nitekim bir kopya olayında kasıtlı, olumsuz davranışı saptanan bir Alman öğretmenin sözleşmesi yok hükmünde sayılmış, ülkesine gönderilmiştir. Bizim öğretmenlerden de yaşlı bir öğretmenin öğrencisine karşı olumsuz bir davranışı saptanmış, karma olmayan bir okula, bir başka öğretmenin ise yetersizliği nedeniyle denetim sonucu başka bir okula atanması gerçekleştirilmiştir.

Bugün İEL’yi yönetiyor olsaydınız nasıl bir yöntem uygulardınız?

Lisemizin tarihsel kimliğini korumaya, yine geçmişten gelen yörüngesinde kalmasına çalışırdım.