Denetmen / Öykü 1973

DENETMEN                                                            Muammer Yüzbaşıoğlu, Varlık 791, Ağustos 1973

Milli Eğitim Müdürlüğü’nün cipi okulun önüne yanaştığı zaman, güneş, gittikçe çoğalan bulutların arasında bir görünüp bir kayboluyordu.

Arabadan sürücüsü indi ilkin. Arkasından dolanarak arabanın öteki kapısını açtı. Bir genç bayan çıktı dışarı. İnceden, uzun boylu. Elinde çanta, gözlerinde güneş gözlüğü. 

Ortaokulun yaz dönemi bitirme sınavlarını denetlemeğe gelmişti denetmen hanım. Görevin verdiği alışkanlıkla hemen girmedi okula. Durdu, okulun konumunu incelemeye başladı. Okul; düzayak, toprak damlı bir büyük köy eviydi. Önü, harman yerini andırır bir alandı. Alanda bir tulumba vardı. Suyunu ağaçtan oyma bir yalağa boşaltıyordu. Yalağın ayağı boşa açılıyor; akan su çevrede birikiyor, tozla karışıp çamur oluyordu.

Tıknaz, açık renk giysili, genç bir adam göründü okulun kapısında.

«Hoşgeldiniz!» dedi denetmen hanıma, elini sıktı.

Denetmen hanım : «Bakanlık müfettişi….» deyip adını verince, okul müdürü düğmeledi ceketini :

«Ben okul müdürü. Buyurun efendim» dedi, yol gösterdi denetmene.

«Ne imtihanınız vardı bugün ?»

«Sosyal Bilgiler, efendim.»

«Bitti mi imtihan ?»

«Hayır, efendim.»

«Görelim.»

Sınav denetlenmişti.

Şimdi, bir yağmur karanlığı inmişti köyün üstüne.

Denetmen hanım, okulun sundurmasında bir sandalyeye yerleşmiş, aracın dönmesini bekliyordu.

Sürücü : «Komşu köyde bir akrabam var. Hazır gelmişken, bir uğrayayım. Siz işinizi bitirinceye kadar dönerim» demişti.

Hanımın sabrı tükenmişti. Söyleniyordu.

«Yağmura kalacağım bu gidişle. Nerede kaldı, bilmem ki…»

Okul müdürü bir sandalyeye ilişmişti karşısında.

«Meraklanmayın efendim» dedi, «yaz yağmuru, gelir geçer.»

Öğretmenler sınavda. Son öğrencinin de kâğıdını vermesini bekliyorlar.

İçerden bir öğrenci çıktı.

Denetmen hanımın iyice sıkılmağa başladığı belliydi.

Çocuğa seslendi:

«Gel oğlum bakayım!»

Öğrenci durdu. Sınavın havasından çıkmamıştı henüz. Söyleneni anlamamıştı.

Okul müdürü seslendi bu kez:

«Ahmet, gel buraya!»

Çocuk, ağırdan adımlarla yaklaştı çağıranlara.

Denetmen:

«Var mı başka öğrenci içerde?»

«Yok» dedi Ahmet.

«Niye sona kaldın sen? İyi gitmedi mi yoksa imtihanın ?»

Bu soruyu okul müdürü yanıtladı:

«Ahmet, çalışkan öğrencidir Müfettiş Hanım. O, böyle yapar hep. Kâğıdını en sonra verir. Yazdıklarını iyice okur. Eksik bırakmak istemez. Öyle değil mi Ahmet ?»

Soluk benizli, kurumuş bir dal gibi Ahmet. Çorağa dikilmiş, dağ başlarında unutulmuş bir fidan gibi suskun.

«Bak, memnun oldum buna işte… Kardeşlerin var mı senin?»

«Var. Beş kardeşiz.»

«Annen, baban?»

«Anamız var…».

……………………………….

«Seni şehre götüreyim, gelir misin benimle?»

Oğlan, uzun kirpiklerinin gölgesinde daha da koyulaşan gözlerini bir soru işareti gibi dikti denetmen hanımın gözlerine. Hanım, kalktı, akpak elini koydu çocuğun başına. İncecik parmaklarını çocuğun yapış yapış saçlarında dolaştırdı.

«Ne dersin?»

Oğlan, çatallanmış bir sesle:

«Napcam orda ?»

Denetmen hanımın bir gülücük tomurcuklandı yemyeşil gözlerinde:  

«Seni lisede okutacağım.» Çocuğun yüzü esintide bir buğday tarlası gibi dalgalandı, renkten renge girdi ansızın. Özlemdi, acıydı, sevinçti, şaşkınlıktı bu esen…

«Essah mı?»

«Elbette!»

Ahmet’in yüreği serçe. Hop, hop…

«Anama bi sorayım. Gelirim, git derse…»

«Sor bakalım» demesini duymadı belki de denetmen hanımın. Fırladı, bir koşuda çıktı okulun avlusundan.

Araba gelmişti.

Denetmen hanım yerinden doğrulunca okul müdürü de kalktı ayağa. Hademe çantasını aldı. Bir şeker kutusu gibi özenle tuttuğu çantayı sürücüye verdi. Sürücü, kapısını açmış, hazır etmişti arabayı.

«Hoşça kalın, başarılar» dedi denetmen hanım, okul müdürünün elini sıktı. Yüksek topuk, dar eteğin yarattığı denge sıkıntısıyla güç bindi arabaya.

Motor, birinci vitesin gürültüsüyle homurdandı.

Yalağın akıntısında sulanan birkaç tavuk, korkuyla kaçıştılar.

Köyün gübre, toz, çirk karışımı dar sokaklarından düzlüğe çıkmışlardı. Şimdi toz vardı tekerleklerin gömüldüğü. Birden çiselemeğe başlayan yağmurdan göz göz, delik delik…

Sürücü durdurur gibi oldu arabayı.

«Bir koşan var ardımızdan. Bekleyelim mi?»

Denetmen meraklandı:

«Kim ki?»

«Okulda bir şey filan kaldıysa…»

Çantasını açtı; gözlüğü, kalemi, notları içindeydi.

«Yoo. Hayır. Koşan kim?»

Sürücü, dış aynaya bir daha baktı:

«Bir çocuk!»

Bir çığlık denetmen hanımda.

«Ayy.. O çocuk olmasın ?…»

Bir karışık sapakta gideceği yönü şaşırmışların telaşıyla:

«Sür» dedi adama, «sür hemen!»

Araba sarsıldı, atıldı ileriye. Denetmen hanım, cipin arka penceresinden bir toz bulutunun yükseldiğini gördü. Tozların arasından belli belirsiz bir çocuk; koşan, dur çağrısında, el sallayan.

Bir kılcal damarın koptuğunu, ılık ılık kanamağa başladığını duydu yüreğinde.

«Bir denemeydi benimki» diye geçirdi içinden, «Evine, köyüne bağlılığını ölçecektim. İyice ciddiye almış olacak. Vah evlatçığım…»