

ALMANYADA KÖY Muammer Yüzbaşıoğlu, İzlenim, Varlık 1953, Sayı 401
Köye bisikletle, asfalt yoldan girdim. Seyahat ettiğim diğer Alman köylerine giderken de bisikletimin pedalı asfalt yol üzerinde çevriliyordu. Evet asfalt yolda.
Kimseye yol sormadım. Yolda trafik işaretleri, kilometre taşları vardı. Kimse bana «aha şuracıkta, bir kurşun atımı ötede» demedi. Bir köyle ötekisinin arası saatlerce tutmaz. Mesafe en çok on dakikadır. Köyler böylesine içiçe.
Köyün çocukları bir yabancıya görünce, «bacııı…» diyerek evlerine kaçışmadılar. Etrafım sarıldı. «Günaydın amca» diyorlardı. Bıraksam bisikletime binecekler. Evlerin önlerine atılmış, dam boyu gübre yığınlarının içinde oynaşan çocuklar görmedim. Karınları sıtmadan şiş, ayakları çıplak, üstleri başları perişan değillerdi. Makinalı uçaktan, otomobilden oyuncaklarını kurmuş onlarla oynuyorlardı.
Evler adam boyu, kerpiç ve çamurdan yapılmamışlardı. Tuğladan, kiremit damlı iki-üç katlı evler. Pencerelerine güneşten kavrulmuş gazete kâğıtları yapıştırılmamıştı, Geniş, camlı pencerelerde güzel perdeler asılıydı.
Köyde lokanta, köyde lokal. Açlığımı bir lokantada giderdim. Masanın örtüsü kar gibi idi. Yemeğimi masada, çatal bıçakla, porselen kaplar içinde yedim. Gazozundan şarabına, birasına kadar her türlü içki vardı. Einbecker bira içtim. Gazete dergi okudum. Radyodan Beethoven’i dinledim. Çeşme başları, kuyular yoktu, köylü kadınlarının su doldurmak için sıraya girdikleri. Su her evde evin musluğundan akıyordu.
Köyün ana caddesinde büyük elektrik direkleri, geceyi pırıl pırıl eder. Köy evinde elektrik ütüsü vardı. Köyde lokal, pazar günleri köylünün dans etmesi, eğlenmesi için. Kadınlar köyün içinde bisikletlerle dolaşıyorlardı. İnekleri dev kadar büyük. Öylesine iri, öylesine canlı kanlı. Memeleri koskocaman. İnsanlar burada sütlerini rahat rahat içiyorlar, ineğin tüberkülozundan korkmadan. Harman yeri görmenin imkânı yok. Düğene binilecek, yabayla harman savrulacak, geceleri hırsız korkusundan «dene» nin yanı başında kepeneğe bürünüp yatacak, ha! Tarlalarda traktörler, harman makineleri harıl harıl çalışıyorlardı.
Ben Almanya’da fabrika köyleri gördüm.
Köyün sokaklarında kıl donlu, çarık giyen insanlar yok. Konuşmasa, köylü diyalektlerinden anlaşılmasa, giyim ve kuşamından bir köylüyü tanımak çok güç. Şehirde de böyle. Köylü denilmez; çünkü fötr giyer, kravatı vardır, pantolonu ütülüdür.
Köy dediğin Almanya’da, küçük bir şehrin minyon bir örneği. Biraz daha sakinidir. Akşam oldu. Köy yolu kalabalıklaştı. Köylüler kadınlı erkekli bisikletlerine binmişler, şehirdeki işlerinden köylerine, evlerine dönüyorlardı.
Bütün yaz Almanya’nın Amerikan bölgesindeki köylerinde bisikletimle gezindim durdum. Acaba uzaktan da olsa bizimkilerin en iyisinden biraz daha iyice, birazcık da olsa benzerine rastlar mıyım diye. Rastlasaydım içim rahatlar, ilk günlerinden, bizimkilerin halini düşünüp de, gözlerim biraz daha az yaşarırdı. Olmadı.